Hızlı, Karlı ve Performanslı Yaşam ing
Kar ve performans dediğimizde aklımıza hep iş dünyası gelir. Halbuki hayatın her aşamasında kar, karı getiren performans ve bunu gerçekleştiren kararlar vardır.
Yaratmış olduğumuz değerler ister kişisel, ister firmamız için olsun; dışarıda bir alıcı buluyorsa ve geri dönüşü oluşuyorsa bu bizim değerlerimizin değerlendirildiği anlamına gelir. Bu değerlendirmenin karlı olabilmesi içinse içsel dünyamızda öncelikle bunu hak ettiğimize inanmamızla ve kendimizin de aynı değeri verdiğimizi göstermemizle mümkündür.
KAR: şirket bünyesinde ve özelimizde yaptığımız işlere, çalışanlarımıza ve müşterilerimize verdiğimiz değer ve bu değerin yarattığı algının bir ürünüdür.
Ancak unutmamalıyız ki yarattığınız değerleri zamanında, hızlı, yüksek pazarlama ve algı gücü ile ulaştıramamamız durumunda değer hak ettiğini bulamayacak ve yeterli kar elde edilemeyecektir. Yani kendimize ve ya ürünlerimize vermiş olduğumuz değerler ancak kendi içimizde ve aynı zamanda dışarıda oluşturduğumuz algı ile yüksek karlara döner.
Eskiden işlerimiz çok daha kolaydı. Özellikle üreticiyseniz pazarda yeterli oranda mal ve ürün arzı olmamasından dolayı ürünleriniz yüksek karlar elde edebiliyordu. Eski işletme sistemlerinde firmalar ürettikleri ürünlerin üzerine maliyetlerini, masraflarını ve bekledikleri kar oranlarını koyarak bir bedel belirlerlerdi. Üretim ve talep dengesi üreticiden yana olduğundan dolayı da üreticiler her zaman için çok hızlı biçimde alıcı bulur ve yüksek karlar elde ederlerdi. Günümüzde ise bütün dünyada üretim bolluğu yaşamaktayız. Bu üretim bolluğu içerisinde ürünler ve şirketler nasıl değerli ve karlı olacaklar ?
Değerli ve Karlı olabilmek için şirketler ve kişiler değerlerini ve güçlü yanlarını çok iyi analiz etmelidir. Nerede olmak istedikleri ve ya ne istedikleri çok önemli değildir. Firmalar ve kişiler kendilerinde yapacakları gerçekçi ve farkındalık bilinci içerisindeki bu analiz ile değerlerini bulurlar ve bu değerler onların DNA’sını oluşturur. Bu oluşum, olmak istenen yer ve şu andaki durum arasındaki ikiliği ortadan kaldırır ve kurumların gerçekçi pozisyonlarını ortaya çıkarır. Bu pozisyon firmanın ve ya kişinin ürettiği ürünlere ve yaptığı işlere yansıyacaktır. Buradan da anlaşılacağı gibi sizin konumunuz ve oluşumunuz pazarın ihtiyaçlarına göre bir üretim yapmak değil, kendi değerlerinizi ve gücünüz fark ederek pazarda ve müşteri gözünde değerinizin doğru algılanmasını sağlamaktır. Doğru konumlandırma sayesinde firmanızın lokasyonundan, çalıştırdığınız insanlardan, ürettiğiniz ürünlere kadar bir bütünlük oluşacaktır. Sizin oluşumunuz ve değerleriniz piyasada doğru pozisyon almanızı ve doğru müşteri ile buluşmanızı sağlayacaktır. Bütün bunların sonucu yüksek değer ve karlılık olacaktır.
Ancak unutmamalıyız ki karlılık her koşul ve şartta kısa bir dönem için sağlanabilir. Önemli olan sürdürülebilir ve kalıcı olmasıdır. Bunu sağlamakta ancak yukarıda da belirttiğim gibi değerlerimize sahip çıkmakla ve dışarıda yaşanan sosyoekonomik oluşumlar ve ya beklenmeyen politik ve ekonomik durumlara rağmen değerlerinizden ve pozisyonunuzdan ödün vermemekle olur Bu tip kurum ve kuruluşlar kısa dönem içerisinde hak ettikleri değerleri alamasalar bile uzun dönemde her zaman değerleri olan karlı bir kurum olacaklardır. Değerlerine sahip çıkan ve değerlerine değer veren kurum, kuruluş ve kişiler sürdürebilir büyüme ve sürdürebilir karlılık içerinde var olmaya devam edeceklerdir.
Şirkette çalışan liderler kendi değerleri ile şirket değerlerini birleştirmeli, şirket ve kendilerini ayırmamalıdırlar. Ayrım olması durumunda, bu ikilik içsel oluşumlarda çatışma doğuracak ve bu çatışma şirket içerisinde ciddi enerji kaybına neden olacaktır. Bu enerji kaybı performans kaybına ve kararlara da yansıyacak, sonucunda karsızlık olacaktır.
Bu sebeple üst yönetimdeki lider ve yöneticilerin asli görevi karlılığın ve sürdürebilir büyümenin içeriden dışarıya doğru oluştuğunu fark etmeleri ve düşünce, çalışma, eylem ve kararlarını bu yönde oluşturmalarıdır. Bu da ancak kişisel bütünlüğe ulaşmış, pragmatik, vizyoner bir bakış açısıyla mümkünüdür.
Fortune 500 listesindeki şirketlerde ortalama şirket ömürleri 40 ile 50 yıldır. Türkiye’deki şirketlerin ortalama ömrü 14 yıldır. Bu bağlamda sürdürülebilir büyüme gösteren şirketlerin ne kadar büyük bir başarıya imza attığı ortadadır. Bu başarıyı sizler yarattınız, önemli olan bu başarınızın asli kaynağını fark etmeniz ve bu değerlerinize her daim sahip çıkmanızdır.